Modern Türk edebiyatının tanınmış isimlerinden Ahmet Hamdi Tanpınar’ın (1901-1962) sanat anlayışında rüyanın özel bir yeri vardır. Şiirde bilhassa Fransız edebiyatının empresyonist ve sembolist isimlerinden etkilenen Tanpınar, romanda da yine Fransız edebiyatının mühim ismi Marcel Proust’un tesiri altındadır. Paul Valery’nin Mösyö Teste adlı eserini okuduktan sonra şiir anlayışı tamamen değişen Tanpınar, şiir dilinin rüya atmosferinde kurulması gerektiğini savunur. Çünkü Stephane Mallarme, Paul Valery, Paul Verlaine ve Arthur Rimbaude gibi Fransız şairleri, şiirle rüya arasında ve şiirle musiki arasında hususi münasebetler olduğunu savunurlar. Tanpınar sanat eserinde rüyanın iki şekilde kullanılabileceğini ifade eder. Birincisi roman, hikâye ya da şiirde rüyayı olduğu gibi kullanmak, diğeri de roman, hikâye ya da şiiri rüya atmosferinde inşa etmek. Tanpınar daha ziyade ikincisini tercih eder. Onun romanlarının bazı bölümleri, birçok hikâyesi ve hemen hemen bütün şiirleri okuyucuya bir rüya atmosferinde olduğunu hissettirir. Tanpınar, rüyanın bilinçdışına ilişkin verilerin sembolik bir ifadesi olduğu kanaatindedir. Dolayısıyla Tanpınar dili metaforik ve sembolik bir dil olarak aslında rüya dilidir. Diğer yandan Tanpınar, kahramanların gördükleri rüyalar ile edebi metnin vak’ası yahut içeriği arasında da yazarın özellikle kurduğu münasebetler vardır. Mesela Huzur romanında Mümtaz’ın gördüğü rüyalar ile yaşadıkları arasında, yine Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nde kahramanların yaşadıkları ile gördükleri rüyalar arasında yazar tarafından kurulan bilinçli münasebetler vardır. Ancak münasebetler sembolik bir dil vasıtasıyla kurulduğundan, rüya ile vak’a arasındaki ilişkiyi kavramak özel bir çalışma gerektirir. Sonuç olarak Tanpınar romanlarındaki kahramanların rüyaları ile olay örgüsü arasındaki münasebetin derecesini ele alan bu makale, şüphesiz Tanpınar dili hakkındaki yorumları içermek zorundadır. Çünkü Ahmet Hamdi Tanpınar’ın kahramanları, rüya görmüyor olsalar bile, onların dünyasını anlatan dil bir rüyanın dilidir. Sanatkârların sanat anlayışlarını tespit etmenin yolu, onların fikirlerinden ziyade eserlerinin doğasını kavramaktır. Tanpınar roman, hikâye ve şiirlerinin rüya atmosferi ile nasıl münasebet kurduğunu göstermektedir.